Avrupa Birliği Referandumu: Britanya Neden AB’de Kalmalı

Avrupa Birliği Referandumu: Britanya Neden AB’de Kalmalı

Bildiğiniz gibi Britanya 23 Haziran’da gerçekleştireceği referandumla Avrupa Birliğinde kalıp kalmamayı oylayacak. Referanduma sayılı günler kala birçok Britanyalı gibi toplumumuz da bu noktada bir kararsızlık durumu yaşıyor. Bu kararsızlık durumu gayet normaldir, çünkü AB’den ayrılmanın veya kalmanın ne getirip neyi götüreceği konusunda büyük bir bilgi kirliliği var olmakla birlikte AB’nin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısı konusunda da yetersiz bilgiye sahibiz.

Erdelan Baran – KNK Dışilişkiler

Avrupa Parlamentosu seçimleri en son 2014’te yapılmış ve toplam seçmenin sadece yüzde 42’si gidip oy kullanmıştır. Bu tarihin en düşük katılım oranıdır. Burada hem siyasal ve sosyal faktörlerin eleştirisi hem de AB sisteminin vizyon ve misyonun ne olduğu konusundaki muğlaklıktan kaynaklıdır. AB’de neden kalmamız gerekiyor dediğimizde, AB’nin mükemmel işlediği ve eleştirilmesi gereken yönlerinin olmadığını söylemiyoruz. Tam aksine, eleştirilmesi, reforme ve revize edilmesi gereken çok yönlerinin olduğunu ifade etmek zorundayız.

Avrupa Birliğinin Kuruluşu

Avrupa Birliği, Avrupa’da yoğun olan mezhep savaşlarından tutalım daha sonra gelen yoğun iki farklı dünya savaşlarından ders alarak kaostan çıkma girişimi olarak inşa edilmiştir. Ulus devlet sistemleri artık cevap olamamış, bunu aşmak için ulus devletin katılığını devrim ile değil, daha çok reformlar ile çözmeye çalışan bir sistem fikri ortaya çıkmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan ve soykırımlar ile sonuçlanan ulus-devlet faşizminden, reformcu çıkış ile kurtulmaya çalışan, insan hakları, hukuk ve demokratik ulus-devletler topluluğunun adıdır. AB’nin çıkışı biliyorsunuz; 1950’lerde 6 devletin Çelik ve Kömür birliği adı altında bir örgütlenme olarak ortaya çıkmıştır. İngiltere AB’ye 1973 yılında üye olarak katıldı ve şuan toplam 28 üye ülke vardır. Şunu demeliyiz ki, temeli endüstriyel sözleşme olduğu için AB asıl varması gereken hedefine varamamıştır. Çünkü bu endüstriyel sözleşmeler etrafında insan hakları ve eşit toplum inşa edilemez. O nedenle AB’nin bir çok alanda reforma ihtiyacı vardır. AB yapısal olarak konfederal yapıdır ve bir çok alanda demokrasinin ve yerel yönetimin gelişimi noktasında bir çok önemli adımlar atmış olsa da daha çok gelişmeye ihtiyacı vardır. Çağımıza göre ulus-devlet formları aşılmakta ve demokratik konfederal sistemler en makul yönetim sistemleri olarak görülmektedir.

Avrupa Birliği yapılanmasını kısaca özetlersek:

Avrupa Komisyonu:

28 ülkenin komisyon üyesi haftada bir toplanır ve burada karar tasarıları ve yeni kanun tasarıları üretir ve oylama için parlamentoya havale eder. AB’nin önemli bir motor gücüdür.

Avrupa Konseyi:

Burası AB’nin en güçlü organıdır. 28 ülkenin bakanlıkları ve liderleri bir araya gelip AB’nin politikalarını belirler. Komisyondan gelen önerileri tartışırlar ve kendi aralarında nasıl bir yön izleyeceğinin kararına varırlar. Genel olarak en güçlü ülkeler kim ise onların dedikleri gibi sonuç çıkar. O nedenle AB sistemi halen merkezi bir sistemdir.

Avrupa Parlamentosu:

751 Parlamento üyesi olan AB’nin tek halk seçimi ile seçilen üyeleridir. Farklı partili gruplara ve bu gruplardan farklı komiteler ve komisyonlara ayrılan AP üyeleri kendi aralarında tartışıp Avrupa Komisyonundan gelen öneriler için oylamaya giderler. İki Avrupa parlamentosu vardır. Bir parlamento Brüksel’de iken diğer parlamento Strasburg’dadır ki asıl son oylama burada yapılmaktadır. Brüksel’den Strasburg’a her hafta geliş gidiş masrafları hayli yüksektir ve halen neden iki parlamentoya ihtiyaçları olduğu anlaşılmamaktadır.

Avrupa Dış politika Eylem Birimi:

Bu birimde AB’nin dış politikasını belirleyen birimdir. Hedefleri ülkeler arası ve dış polemiklerin çözülmesi ve krizlerin önüne geçilmesidir. Mesela Sırbistan ve Kosova’ya kendi sorunlarını çözmek için bir baskı uygulamaları bir örnektir. Iran gibi farklı ülkelere bir zamanlar yaptırımlar yapılması diğer bir örnektir. Fakat burada işte Türkiye’deki Kürt sorunu için nasıl bir uygulamaya geçtiler, sorulması gereken önemli bir sorudur. Bu da AB’nin nasıl bir demokratik karakter taşıdığını getiren diğer bir soru.

İnsan Hakları Mahkemeleri:

Tabi bu anlattığımız yapılanma dışında insan hakları mahkemeleri ve uluslararası savaş suçunu yargılayan mahkemeler de var. Birçok insan kendi davalarını buraya getirmiş, kazanmış ve tazminat almıştır. Savaş suçu iddiasıyla bazı liderler burada yargılanmıştır. Tekrardan burada ne kadar adaletli bir sistem olduğu tartışmalıktır. Örneğin Kürt halk önderi Öcalan’ının davasında hiç bir hukuki argümanları kanunca geçerli değildir. Bu davadaki kararların hepsi siyasidir. Ayni şekilde PKK’nin yasaklar listesine alınmasında da aynı durum söz konusudur. Örneğin 2002’de PKK listeye alınmış fakat hukuki dayanağı neredeyse hiç yoktur. Çünkü 1999-2004 arası Türk devleti ile herhangi bir silahlı çatışma olmamıştır.

AB’nin Maliyeti:

Tabi AB’nin de bir maliyesi var. 2015 bütçesi 145 milyar Euro olarak belirlenmiş. Bu bütçe 21,36% Almanya’dan, 15,72% Fransa’dan, 12,57% İngiltere’den, 11,48% İtalya’dan, 8.06% ise İspanya’dan gelir iken, kalanı ise diğer AB üye ülkelerden gelmekte.

Avrupa Birliğinde neden kalmak önemli?

Yurtdışında yasayanlar ve seyahat:

Bir milyondan fazla İngiliz vatandaşı diğer AB ülkelerinde yaşamakta ve milyonlarcası rahatça bu ülkeleri ziyaret edebilmektedir. Aynı zamanda diğer AB ülkeleri de istediği gibi kalıp çalışabilmekte ve sosyal haklardan yararlanabilmektedir.

AB’de çıkmak isteyenler tatil yapmak için illa AB üyeliğe gerek yok diyorlar ama AB üyesi ülkeler arası anlaşmalardan kaynaklı uçak fiyatları ve telefon kullanma fiyatları gibi bazı hizmetlerin daha ucuz olduğunu hesap etmiyorlar. Diğer bir nokta ise çoğu zaman bedava ve ucuz sağlık sisteminden faydalanıyorlar. Birleşik Krallığın AB’den çıkması halinde Britanya vatandaşlarının AB ülkelerinde kalmasının bir garantisi olmadığının da bilmeliyiz, çünkü anlaşmalar o zaman bozulacak. AB’den çıkmak isteyenlerinin de öyle İngiltere’nin başka ülkeler ile uluslar arası antlaşmalara güvenmeleri yeterli bir argüman değildir.

Göç:

Birleşik Krallığın AB’den çıkmasını savunanların kampanyalarının temelini oluşturduğu göç olgusu en çok tartışılan konuların başında geliyor. Britanya’nın yılda 300 binden fazla göç aldığı ve bunun 184 bininin AB üyesi ülkelerden, diğer 188 bininin ise AB üyesi olmayan ülkelerden geldiği belirtiliyor.

Göçmenlerin Birleşik Krallık ekonomisine negatif yansımasından çok pozitif katkısının olduğu genel kabul gören bir gerçek. Özellikle AB’den gelen göçmenlerin kendisi ile dışarıya çıkardıklarından fazla vergi ödedikleridir bir gerçektir. Britanya’nın AB’den çıkması göçün tamamen duracağı anlamına da gelmiyor. Biz bir göçmen toplum olarak başka göçmenlerin durumuna empati duymak zorundayız.

Birleşik Krallık ekonomisinde ortaya çıkan krizlerin ve sıkıntıların sorumlusu olarak göçmenleri göstermenin gerçekçi bir alt yapısı olmadığı birçok araştırmada ortaya çıkmıştır. Kaldı ki biz göçmen toplumlar olarak bu konuya daha hassas yaklaşmak zorundayız.

Güvenlik:

Son dönemde Brüksel ve Paris gibi Avrupa kentlerinde yaşanan terör saldırıları güvenlik olgusunu daha da tartışmaya açmıştır. AB’den çıkmanın güvenlik olgusunu hangi düzeyde etkileyeceği tartışılırken, bir taraf AB üyesi olmanın güvenliğe pozitif etkisi olduğunu, diğer taraf ta negatif etkisi olduğunu iddia etmektedir.

AB üyesi ülkeler arasındaki güvenlik antlaşmaları, ve bunun sonucu olarak bilgi alışverişi bir tarafı tatmin ederken, serbest dolaşım hakkının güvenliği zaafiyete uğrattığı çıkma yanlılarının önemli bir argümanı. Bu argümanın çok ta gerçekçi olmadığını söyleyebiliriz.

İsçilik ve ödemeler:

AB’nin işsizlik durumu 10%’u geçiyor, yani Britanya’ya göre iki kat daha fazla. Bazı isçilerin hakları AB kanunlarına göre garantiye alınmış, fakat vergilendirme ve faydalanmalara gelince Britanya hükümetinin kararlarına göre uygulanmıştır.

Britanya’da 3 milyon işletmeci AB üyesi ülkeler arasındaki ekonomik antlaşmalardan faydalanarak ticaret yapıyor. Bir de günde 66 milyon pound yatırım alıyor AB’den.

Sonuç olarak:

Tabi ki AB sisteminde kalma ve çıkma nedenlerinin bütün bölümleri bizi ilgilendiriyor fakat burada özellikle biz göçmenlerin dikkat etmesi gereken noktaların üstünde durduk. AB’den çıkmak isteyenlerin ekonomik argümanları AB’de üye olmak çok pahalıya patlıyor, o paraları Britanya’da kendine harcasa daha çok gelişeceğine inanıyor. Bunlar AB üyelik masrafından tutalım, tüketici işleri, çiftçilik, enerji ve çevrecilik gibi masrafların Britanya’yı gerilettiğini söylüyor. Kalmak isteyenlerin argümanı ise, AB’de kalmanın bir çok siyasal, sosyal, ekonomik ve hukuki avantajları olduğunu ve hem bir çok alanda garantilerin alındığını söylüyor.

AB’nin hiç şüphesiz eleştirel yönleri vardır. Fakat farklı toplulukların birlikteliği ve yerel yönetimlerin güçlenmesi ve birçok demokratik mekanizmanın güçlenmesinde AB’yi bizim için çok daha uygun bir model olarak görmemiz gerekir. Daha da eleştirilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Diğer bir nokta ise AB’den çıkmak ve eski ulus devlet modeline geri dönmek yeni çağın demokratik ve topluluğun ütopya ruhuna uymamaktadır. Diğer bir nokta ise AB’nin üyelik faturasını biz göçmenleri bir faktörü olarak gösteren ırkçı zihniyetin bir parçası olmamalıyız. Eğer böyle olursak katledilen milletvekili Jo Cox’un göçmenleri destekleyen düşüncelerine ters düşeriz. Jo Cox’un adaleti biz göçmenler olarak AB’ye hayır demekle olmamalı.

Son olarak sunu belirtmek gerekiyor: “AB’de çıkmak emperyalizme en büyük cevap” olduğunu söylemek ve aynı zamanda emperyalizmin en büyük mimarisi olan İngiltere’de yaşamak, çok ciddi çelişkidir. Evet, Ortadoğu’nun en büyük sorunlarını öncüsü AB ülkeleridir, ama o zaman sorunu içinde çözüm arayarak olmalıdır ve bu da AB modelini parçalayarak değil, tam tersine reforme, revize ve tamamlayarak olmalıdır. Diğer nokta ise “UKIP gibi sağcı parti Türkiye’yi eleştirdi, ama solcu parti eleştirmedi, o nedenle ben sağcı partinin AB’de çıkma politikasını desteklerim” demekte çok ciddi bir çelişkidir. Çünkü sağcı parti Türkiye’yi eleştirirken senin kaşını gözünü sevdiği için değil, tam tersine kendi özel çıkarları için eleştirmektedir, çünkü sağcılar hiç bir göçmeni bu ülkede istememektedir. Jo Cox’un katili ise bu sağcı eğilimlerin politikasıdır. AB’den çıkmak sağcı ve ırkçı iktidarı daha da güçlendirecektir.

O nedenle 23 Haziran’da Birleşik Krallığın Avrupa Birliğinde kalmasından yana oy kullanmalıyız.

 

CATEGORIES
Share This