Rosa’nın “Ya Barbarlık, Ya Sosyalizm!” şiarı hala güncel!..

Rosa’nın “Ya Barbarlık, Ya Sosyalizm!” şiarı hala güncel!..

15 Ocak 1919 yılında Alman devleti tarafından, yoldaşı Karl Liebknecht ile birlikte katledilen Rosa Luxemburg; Ya barbarlık ya sosyalizm” demişti yüzyıl kadar önce. Ya barbarlık yolunda devrimsiz kalış; toplumsal çürüyüş, dağılış ve yok oluş. Ya sosyalizm yolunda devrimlerle ilerleyiş; toplumsal özgürleşme, insanileşme ve kurtuluş.

Bu ikilem, toplumsal gelişimin bugüne evirilen güncel sınıf mücadeleleri bakımından sürekli doğrulanan ve geçerliliğini koruyan bir belirlenimdir.

Son yıllarda, özellikle de Şengal katliamında daha da görünür hale gelen ve geçtiğimiz hafta Paris’in göbeğinde bir kez daha yaşanan katliamlarla sosyalist bir dünyanın yokluğu koşullarında barbarlığın nasıl gelişebildiğine tanık oluyoruz.

Politik kültür, dünya görüşü ve “uygarlık değerleri” açısından emperyalist güçler ile dinci, gerici, faşist güçlerin aynı kimliği taşıdıklarına bir kez daha tanık oluyoruz. DAİŞ çetelerinin kafa kesmesi ve bunu medya yoluyla bir propaganda aracı olarak kullanması dışında, uyguladığı yöntemler bakımından emperyalist devletlerle benzerliği, Ebu Garip zindanında uygulanan vahşet resimleri ile hafızalardadır. 1965 yılında Endonezya’da CIA tarafından organize edilerek kafaları kesilen binlerce komünistin sokaklarda sergilenmesi ile hafızalardadır…

Keza, iki yıl önce 9 Ocak tarihinde Paris’in göbeğinde yaşanan katliamın sorumlularını bilen ve hala yargı önüne çıkarmayan Fransız burjuvazisinin, Charlie Hebdo katliamına da davetiye çıkardığı açık değilmidir?..

Defalarca tehdit almış, ilerici bir mizah dergisi olan Charlie Hebdo’nun Paris’in merkezinde böylesine kapsamlı bir katliamla susturulmaya çalışılması, katillerin bu olanağı yakalayabilmeleri Fransız devletinin dolaylı suç ortaklığına işaret etmez mi?..

Kapitalistler, devrimci hareketleri tasfiye etmek, kendi egemenliklerini sağlamlaştırmak amacıyla olmadık yöntemleri devreye koyarlarken, karşı-devrimci kuvvetlerin böylesine at koşturabilmeleri düşündürücüdür!..

Gerici ayaklanmalar, darbe, suikast, terör, dinsel kışkırtmalar, ekonomik ve politik oyalamalar, sabotajlar, ideolojik yanılsatma taktikleri vb. emperyalizmin çağımızda izlediği en önemli stratejidir. Ve her türlü yöntem, emperyalist gericilik çıkarlarına hizmet ettiği sürece “meşru”dur.

Kobanê’ye yönelik sürdürülen savaş, Gazze’de İsrail’in uyguladığı vahşet, Libya’ya yönelik saldırı hazırlıkları, Irak, Suriye, Afganistan, Somali, Sudan’a yağdırılan bombalarla bir bütünlük arz eder.

Emperyalist güçlerin DAİŞ çeteleri veya Nijerya’da terör estiren çeteler bu güçlerin izlediği stratejiden bağımsız ele alınamaz. İnanılmaz boyutta yıkıcı silahlarla donanmış bu emperyalist sistemin egemenliklerini, etki alanlarını korumak, savunmak için başvurmayacağı hiçbir yöntem yoktur. DAİŞ çeteleri tarafından kafası kesilen insanlar sadece kapitalist barbarlığın aynasıdır. Bu saldırgan emperyalist güçler, askeri müdahale ve saldırganlıklarını “halkı koruma” maskesi altında sistematik bir şekilde devreye koymaya devam ettirmektedirler.

Emperyalist güçlerin, 1. emperyalist paylaşım savaşını başlatmadan bir yıl önce Rosa Luxemburg, emperyalist ülkelerin hızlı bir şekilde karada, denizde ve havada artan silahlanma yarışına dikkat çekmişti. Avrupa ve Afrika’yı da kapsayacak olan ve bir dizi kanlı savaş zinciri oluşturacak bir dönemde olduğumuzu, küçük bir kıvılcımın bir yangına dönüşeceğine işaret ederek; ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm demişti. 102 yıl önce karakterize edilen dönemin benzerini yaşadığımızı belirtmek durumundayız.

Bu bir abartma değil. Geçen yüzyıl içinde iki dünya savaşı, bir dizi bölgesel savaş, devrim ve karşı-devrime yol açan tekelci kapitalizmin yasaları hala geçerliliğini korumaktadır.

Kapitalizm, milyarlarca insanın sefaleti üzerinden insanlık tarihinin hiç yaşamadığı kadar bir zenginlik yaratmış, buna karşın; Dünya Bankası’nın verilerine göre 3,2 milyar insan, günde iki dolarla yaşamını idame ettirmek zorunda kalmaktadır.

Savaşlar, ekonomik krizler, doğanın tahrip edilmesi, açlık, yoksulluk, işsizlik, evsizlik, manevi-ahlaki düşkünleşme, kadın bedeni ticareti, cinsiyet ayrımcılığı, milliyetçi-ırkçı bataklık, dinsel-mezhepsel kışkırtıcılık, vb. kapitalizmin genelleştirdiği toplumsal hastalıklar derinleşiyor…

Rosa’nın barbarlık olarak tanımladığı; kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sisteminin ürettiği ve insanlığa dayattığı karanlık bir gelecektir. Sosyalizm ise; insanlığın umududur. Barbarlık düzeninden kurtuluşudur!..

96 yıl önce ölümsüzleşen “Devrim Kartalı” Rosa’nın anıları ve fikirleri yol göstericimiz olsun!..

CATEGORIES
Share This