15 ŞUBAT KOMPLOSU OLMASAYDI 2 MİLYON İNSAN ÖLMEZDİ

15 ŞUBAT KOMPLOSU OLMASAYDI 2 MİLYON İNSAN ÖLMEZDİ

Ikinci dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Batı Avrupa’da liberalizmi ayakta tutmak için Marshal yardımlarıyla etkisini pekiştiriyor kontrolünü geliştiriyordu . Amerika öncülüğündeki Batı kapitalizmi (NATO )ve Sosyalist blok (VARŞOVA) karşılıklı nüfuz savaşlarına giriyor; arka bahçelerini geliştirmek istiyorlardı. Bu rekabette açık toplum, rekabetçi ekonomi, teknoloji üstünü Kapitalist blok; kapalı toplum, otoriter ve durağan ekonomiye dayalı Sosyalist bloğu yenilgiye uğrattı.

Önce Batı Avrupa’ya domine olan Kapitalizm Sosyalist Bloğu yenmesiyle Doğu Avrupa’yı da etkisi altına alarak sonrasında Yugoslavya’daki savaşla Balkanları da kendine göre şekillendirdi . Kar hırsıyla kendine sınır koyamayan Kapitalizmin dünya egemenliği için nihai hedef Batı Avrupa’dan Pasifik Okyanusuna kadar olan alandı.
Ancak bir anlamda bu işin anahtarı yada kördüğümü Ortadoğu’nun egemenliğiydi.

Soğuk savaş döneminde ABD ve Müttefikleri Ortadoğu’da egemenliklerini kurabilmek ve Sosyalistlerin nüfuzunu sınırlamak için korkunç bir şekilde bölgede dinci ve milliyetçi (Türkeş, F.Gülen, Şah Pehlevi, Enver Sedat, Suudi Ve Körfez Diktatör Hanedanlıkları, Ismailiye tarikatı, Humeyni, Hamas, Saddam, Milli Görüş, Kenan Evren, AKP, MHP, Baas, Hizbullah, JİTEM , İŞİD, Müslüman Kardeşler, Taliban, El Kâide , Mezhepler, Şahsiyetler,….) yapılar oluşturdular; kimisini direk kimisini dolaylı işbirlikçi haline getirdiler. Öyleki Türk, Arap milliyetçiliği veya İslamcılığı özünde Amerika’ya hizmet eden bir milliyetçiliğe ve dinciliğe dönüşüyordu. Zaten Ortadoğu’da gelişimini tamamlayamayan Din ve Milliyet meseleleri Amerika’nın bu müdahaleleriyle tamamen kin ve nefret dolu Irkçı , gerici otoriter yapılara dönüştüler.

1991 yılında Birinci Körfez Savaşıyla bölgeye giriş yapan onlarca Batılı devlet stratejik ve ekonomik Paylaşım gayeleri ile uzun vadeli üçüncü dünya savaşını başlattılar. Bölgede tek diktatör Saddam değildi ve şayet bu kapitalistler gerçekten diktatörlük karşıtı olmuş olsaydılar en büyük müttefikleri Suudi ve Körfez diktatörlükleri veya Kürtler’in Köylerini yakan hiçbir ulusal veya kültürel hakkını tanımayan Kemalist Türkiye rejimi olmazdı.

Birinci müdahale aşamasını tamamlayan Kapitalist Devletler kar ve pazar hırsıyla ikinci somut müdahaleyi yapmak istiyorlardı . Kürt Mücadelesinin önderi Abdullah Öcalan Ortadoğu’da yapılacak müdahalenin halihazırda dinsel ve toplumsal olgunlaşmasını tamamlamayan toplumların ve inançların tamamıyla çürüteceğini belirtiyordu. Bu işin tek çaresinin özgür kimlikler ve inançlar, halkçı ekonomi ve sosyal politikalar olduğunun altını çiziyordu. Ancak işgal niyetindeki kapitalist güçler kendileri açısından bu özgürlükçü çizgiyi çok tehlikeli görüyor ve bertaraf edilmesini öngörüyorlardı.

Hatta öncesinde Öcalan’ın hareketini sınırlayabilmek adına Kuzey Irak’ta yani Güney Kürdistan’da Barzani ve Talabani hareketlerine yarısı Irak sınırları içinde sorunlu ve bağımlı bir yapı oluşturmuştular.

1998 yılında Türkiye ordusuna sığınan eski PKK’li Şemdin Sakık’ın itiraf ve yönlendirmeleriyle Eylül 1998 yılında Türkiye ordusu Suriye devletine ültimatom verdi; Suriye üzerinde bu güçler baskı oluşturdu . Durumun ciddiyetini anlayan Öcalan Suriye’den çıkma kararı aldı ; önünde iki Seçenek vardı ya Dağa yada Avrupa’ya gidecekti.

Öcalan 1991 yılından itibaren barışa şans vermek için üç kere  ateşkes ilan etmişti ve sonuncu ateşkeside 1 Eylül 1998 yılında yeni kurulan Mesut Yılmaz Hükümetine şans vermek için ilan etmişti ;ancak birilerinin amacı üzüm yemek değildi niyet Ortadoğu işgaliydi.

Öcalan barışta ısrar ediyordu ve Avrupa seçeneğine yöneldi. Önce Yunanistan ve daha sonra bir çok Avrupa ülkesine uğradı. Bu ülkelerin  parlamentoları ve Kanunları kabullenmelerine rağmen karanlık bir güç devreye giriyor tehdit ve menfaatlerle medeniyet Avrupası kendi insanlık kurallarını ayaklar altına alıyordu. 15 Şubat 1999 yılında uluslararası kirli bir komployla Kenya’dan alınıp Türkiye’ye teslim edildi. O zamanın Türkiye Başbakan’ı Ecevit ABD’nin bu çabasını anlamakta zorluk çektiğini söylüyordu .

İmralı adasında tutulduğu küçük hücrede Öcalan Ortadoğu’ya müdahale edenlerin zihniyet ve amaçlarını iyi biliyordu ve onların planladığı topyekûn Kürt-Türk Savaşı’nı başlatma yerine barış ideolojisini derinleştirdi.

Demokratik  toplum, her parça Kürt toplumuna uygun sosyal siyasal ekonomik ve savaş yapılanmalar, kadın bilinci ve ordusu, demokratik inançlar, ekolojik bilinç, fiili yerel özerklik temelinde Belediye seçimleri, diplomasi, sivil örgütlenmeler , Halkların yakınlaşması, demokratik konfederal Ortadoğu ve benzeri gibi çalışmaları Israrla sürdürdü.

Kapitalist güçler 2003 yılındaki İkinci Körfez savaşıyla ve daha sonrasında Aralık 2010 yılında Tunus’da başlattıkları Arap baharıyla ; halihazırda ellerinden ekmekleri özgürlükleri alınan, diktatörlüklere mahkum edilen halkların arayışlarını bu sahte baharlarla işbirlikçi ılıman İslamcılara devretmek istediler. Ancak Ortadoğu’daki sosyal siyasal kültürel ve ekonomik eşitsizlik öyle zedelenmişti ki yapılmak istenenin aksine kontrol edilemeyen travmatik patolojik bir canavara dönüştü. İnsanlığın yerin dibine girdiği katliamlar ve tecavüzler ortaya çıktı.

Pandoranın kutusu açılmıştı ; toplamda Irak ve Suriye’de 2 milyondan fazla insan öldü, milyonlarcası yerinden yurdundan oldu aç sefil mülteci oldu, tecavüzler soykırımlar önlenemez oldu.

Özcesi dar milliyetçi ,Irkçı , gerici yobaz zihniyet ve kar hırsıyla gözü kör olan kapitalizm Ortadoğu’yu bataklığa soktu .
15 Şubat 1999 yılından bu yana İmralı Adası’nda küçük bir hücrede tek başına tutulan Öcalan özgürlük ideolojisinde Israr etti.  Fiziken esir olmasına rağmen inandığı fikirlerini , siyasal, sosyal, kültürel, kadın ,ekoloji, askeri, ekonomik ve diplomatik ideallerini Kürdistan’da , Türkiye’de ve Ortadoğu’da örgütledi. Ortadoğu’da her inanç ve kimliğe yaşam hakkı sağladı.

Şengal Ezidi katliamını engelleyen, Kobane’de insanlık onurunu çiğnetmeyen, kadın sömürüsüne savaş açan, inançlara rehabilitasyon imkanı veren, kollektif toplum ekonomisini öncelliyen, ekolojik yaşamı örgütleyen, Halkların demokratik özerklik çerçevesinde yaşayabileceği Rojava modeli, demokratik Konfederal Ortadoğu çözümü,….hepsi Öcalan’ın öngörüleriydi. Onun öğrencileri tarafından inançla kanla ortaya çıkarıldı.

Türkiye’de dayatılan kanlı Kürt -Türk Savaşını boşa çıkaran, halkların özgürlük projesi umudunu yani HDP’yi işaret eden Öcalan’dır.

Bataklığa saplanan Batı şimdi Rojava modelini tartışıyor….
Hakları elinden alınan emekçiler kadınlar, kimlikler, inançlar ,….HDP’yi tartışıyor.

Keşke lanetli 15 Şubat komplosu olmasaydı…
Keşke Öcalan’ı zamanında dinleseydiler…
Ve 2 milyonu aşkın  insan ölmeseydi!

Ve keşke bizler seyirci kalmasaydık …kalmasak…

 

Bülent Bingöl-Londra

CATEGORIES
Share This