David Graeber bizi daha iyi bir insanlık düşlemeye çağırıyordu

David Graeber bizi daha iyi bir insanlık düşlemeye çağırıyordu

Geçtiğimiz hafta vefat eden antropolog, bilim insanı ve aktivist David Graeber, günümüzün ezilen insanları için gerçek bir ilham kaynağıydı. Graeber, insanlığın dayanışmacı ve eşitlikçi bir karakterden zamanla bencil ve tahakkümcü bir karaktere evrildiğini öne süren geleneksel anlatıyı reddetti ve eğer istersek, özgürlük ve eşitliğin önünde hiçbir şeyin duramayacağını dile getirdi.

 

Bu hafta, bir insan olarak David Graeber’ı kaybetmenin üzüntüsünü ve yazar David Graeber’a kapılıp gitmenin sevincini yaşarken, birçok heyecan verici orijinal denemesine ve kitaplarına dalıp giderek bir karmaşa yaşadım; öte yandan bu eserlerin görkemi, yaşadığımız kaybı daha da üzücü bir hale getirdi. Antropolog ve aktivist Graeber, 2 Eylül günü Venedik’te birdenbire ve beklenmedik bir şekilde öldü ve dünyanın dört bir yanında keder, anma ve şükran dalgalarına neden oldu.

O, olağanüstü bir insan, seçkin bir bilim insanı ve kararlı bir doğrudan eylem örgütleyicisiydi. Sonuncu özelliği, 1990’ların sonlarındaki küresel adalet hareketinden 2011’deki ‘Wall Street’i İşgal Et’ (Occupy Wall Street) hareketine ve son yıllarda Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunan güzel ve anarşik özerk Rojava bölgesine verdiği desteğe kadar uzanıyordu.

 

BAŞINDAN BERİ KÜRTLERİN İYİ BİR DOSTUYDU

Haberin duyulmasının ardından, Kürt aktivist Hawzin Azeez şunları söyledi: “David, bizler henüz hiçbir desteğe sahip değilken bile Kürtlerin dostuydu. Ezilenler olarak, böylesine büyük entelektüellerin bizimle dayanışma içinde olmasına ve sarsılmaz bir destek sunmasına ihtiyacımız vardı. Buna karşılık, ona sunabileceğimiz en büyük sevgi eylemi, onun ufuk açıcı yazılarını okuyarak mirasını korumak, onu Kürtler, aktivistler, solcular, anarşistler ve özgürlük ve umut sevdalıları olarak çalışmalarımızda ve mücadelemizde yaşatmaktır. Bununla birlikte, David Graeber’ı yitirmiş değiliz; onun mirası, değerleri, fikirleri, Rojava’nın zeytin bahçelerinde, komünlerinde ve kooperatiflerinde yaşıyor.” Fransa’daki dostları, Graeber’ın Rojava bölgesine insansız hava araçları götürdüğünü söylüyorlar.

 

‘İLHAM VERİCİ BİR UCUBE’

Tanıdığım insanların büyük kısmı onu biliyor ve seviyordu; zira onunla birlikte örgütlenmiş ve protestolara katılmışlardı. Toplantılarda ne kadar neşeli ve sabırlı, aynı zamanda ne kadar iyi bir dinleyici olduğunu anlatıyorlardı. Bunlardan birisi, 20 yıl önce David’in 19 yaşındayken ona ilk eylem kaskını nasıl aldığını sevgiyle hatırlıyor; “Nasıl da ilham verici bir ucubeydi” diyor. O, konuşmalarını, gündelik yaşamında, özgürleştirici ve cesaret verici fikirleri bağlamında çekinmeksizin sürdürdü. Ölümünden kısa süre önce siyasi düşünür Astra Taylor ile yaptığı bir yazışmada, ona “iyi bir yazar” olduğunu söylemiş ve bunun “solcular arasında ender görülen bir beceri” olduğunu sözlerine eklemişti. Ona teşekkür ederek şöyle demişti: “Buna, bir anlamda siyasetin bir uzantısı olarak ‘okuyucuya iyi davranmak’ diyorum.”

Japonya’dan, Ortadoğu’dan, ABD’den ve Avrupa’dan kendisiyle ilgili övgü ve üzüntü dolu birçok mesaj yayınlandı: bunlar, Graeber’ın coşkusunu, nezaketini, derleyiciliğini, kimi zaman teatralliğini ve genellikle kırışık olan elbiselerini anlatan sevgi dolu hatıralar içeriyordu. David’i çok iyi tanımıyordum ama yıllar içerisinde konuşmalarla ve yürüyüşlerle birkaç harika ikindi geçirmiştik ve onun çalışmalarından birçok defa ilham almıştım; o zamandan beri, birden fazla insanın bilimsel bir kariyer seçmesine neden olduğunu söylediği, boyutu küçük ve fikirleri büyük bir kitap olan Anarşist Antropoloji’nin Parçaları (Fragments of an Anarchist Anthropology) ortaya çıktı.

 

TARİHİ ÖZGÜRLÜKÇÜ BİÇİMDE YENİDEN YORUMLADI

O, yalnızca kendisine ait birisiydi ve geçen hafta Zoom üzerinde düzenlenen anma töreninde birinin belirttiği üzere, akademide olsa da oraya teslim olmamıştı. Akademi, tutuculuğu ödüllendirirdi ve David’in alışılmışın dışındaki karakteri kazara açık bir kapıdan gelen taze bir rüzgâr gibi içeri dolmuştu.

2011 yılında yayımlanan kitabı ‘Dept: The First 5.000 Years’ (Borç: İlk 5.000 Yıl), paranın neden var olduğuna dair geleneksel açıklamayı ters yüz etti ve yeni borçluların yaratılışının gayrimeşruluğunu göstermek için gereken argümanları ortaya koydu. Bunu, (Wall Street bölgesinde 17 Eylül 2011 tarihindeki işgale kadar geçen aylarda örgütlenmesine yardımcı olduğu) ‘Occupy Wall Street’ hareketinden doğan çeşitli girişimlerde borç direnişi aktivisti olarak sürdürdü. Bu olay dünya çapında binlerce işgal hareketine yol açtı ve ekonomik adaletsizlik ve bunun alternatifleriyle ilgili küresel tartışmalarda değişime neden oldu.

 

İŞÇİ SINIFININ GELENEKSEL DİŞ BİLEMESİNDEN FARKLI BİR ÇERÇEVE SUNDU

Occupy Wall Street’in “Biz yüzde doksan dokuzuz!” sloganını atanları övmekte daima hızlı olmasına rağmen, esasına yüzde 99’u ortaya atan da bizzat kendisiydi ve David’in alışılmış iyimser bakış açısından, bu slogan, aslında çoğu insanın gerçekten de zenginlere karşı aynı tarafta olduğunu ifade ediyordu; ve ayrıca yüzde 1 olarak adlandırdığımız, sınırları belirsiz bir işçi sınıfının benzer biçimde sınırları belirsiz bir orta sınıfa karşı geleneksel diş bilemesinden çok daha farklı bir çerçeve sunuyordu.

David’in 2018 yılında yayımlanan ve neşeli, isyancı coşkusunu somutlaştıran bir yazısında bir bölüm başlığı vardı: Kısaca “Yeniden düşünmenin zamanı geldi” diyordu. Aslında, bu ortak çalışma, antropolog arkadaşı David Wengrow ile birlikte yazdığı bir makaleydi ve göründüğü kadarıyla, daha sonra yazacağı kitapların da tohumuydu. Bu makalenin mizahi bir şekilde iddialı bir başlığı vardı: “İnsanlık tarihinin gidişatı nasıl değiştirebilir (en azından zaten yaşanmış olan kısmını).”

 

‘OLASILIK’: YENİ BİR İNSANLIK YARATMAK

Bunu, insanların eşitlikçi avcı-toplayıcı gruplardan ortaya çıktığına ve daha sonra bir şekilde faziletten eşitsizliğe yöneldiğine, küçük toplumun eşitlikçi, büyük toplumun hiyerarşik olduğuna ve 8 milyar nüfus büyük olduğu için makus kaderimize mahkum olduğumuza ilişkin geleneksel fikri sorgulayarak yaptı. Çalışmalarının çoğunda olduğu gibi, insan toplumlarının yabani çeşitliliğine, bir çeşit davet gibi baktı. ‘Utopia of Rules’ (Kuralların Ütopyası) adlı kitabında şunları söylüyordu: “Dünyanın en büyük ve gizli gerçeği, bizim yaptığımız ve kolaylıkla farklı bir şekilde yapabileceğimiz bir şey olmasıdır.” Onun çalışmalarının bütünü, işlerin farklı bir şekilde yapılması için sunulan davetiyelerdi.

‘Olasılıklar’, şu açılış satırlarıyla birlikte 2007’de yayımladığı bir deneme kitabının başlığıydı: “Bu derlemeye ‘Olasılıklar’ adını vermeye karar verdim; çünkü bu sözcük, bir antropolog olmak için başlangıçta bana ilham veren şeylerin büyük bir kısmını içinde barındırıyor. İnsanın sosyal varlığının diğer olası biçimlerine pencereler açtığı için disipline odaklandım; ayrıca, bu, değiştirilemez olduğunu düşündüğümüz şeylerin çoğunun farklı zaman ve yerlerde ziyadesiyle farklı şekillerde düzenlendiğine ve bu yüzden, insanla ilgili olasılıkların normalde hayal ettiğimizden hemen hemen her şekilde daha büyük olduğuna dair bilinçsel bir hatırlatıcı işlevi gördü.”

2014’te Missouri eyaletindeki Ferguson kentinin polisiyle ilgili makalesinden devrimin yeniden gözden geçirilmesine, bürokrasiye yönelik hararetli eleştirilerinden bir diğer kitabının başlığı olan ‘Bullshit Jobs’a (Saçma İşler) kadar yazdığı neredeyse her şey, geri kalanımıza bir armağan, bu büyütülmüş olasılıkları hayal etmek ve görmek için bir teşvik olarak sunulmuştu.

 

Rebecca Solnit

Makalenin orijinali The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

 

CATEGORIES
TAGS
Share This