Te-miz-le-ne-cek-miş! Ölen Askerlerini Alamıyorsun Zırtapoz!

Te-miz-le-ne-cek-miş! Ölen Askerlerini Alamıyorsun Zırtapoz!

Daha 11 yaşındaydım. Köydeki evimizde bir tek TRT kanalı çekiyordu. ‘Anadolu’dan görünüm’ diye bir program vardı. Her programda toplamda yüzden fazla ‘teröristin’ öldürüldüğünü programın sunucusu Güntaç Aktan tarafından ağzından salyalar akarak duyardık. O zamanın zebanilerinden olağanüstü hal valisi Hayri Kozakçıoğlu diye bir mutan vardı. Her programda önce o belirir, zebani yüzü ve sesiyle kök kazmaktan bahsederdi. Her programda mikrofon siyasilere ve askerlere uzatılır ve ilk söylenen kelimeler; ‘inlerine gireceğiz, köklerini kazıyacağız, kafalarını ezeceğiz…’ olurdu, bu cümleleri bozuk bir plaktan çıkarcasına tekrar tekrar duyardık.

Aradan uzun zaman geçti. Anadoludan Görünüm programının sunucusu öldü, Olağanüstü hal bölgesi valisi Hayri Kozakçıoğlu evinde intihar etmiş bir şekilde bulundu. Ve şimdi de Anadoludan Görünüm yerine ‘Beştepeden Görünüm’ programı var. Hayri Kozakçıoğlu rolünü Erdoğan almış, programın sunucusu da Davutoğlu. Ve aynı görüntüler, aynı konuşmalar. Halkın gözüne baka baka yalanlar diziyorlar.

‘Köklerini kazıyacakları’ dönemde doğan bebekler büyüdü ve abilerinin, ablalarının, babalarının, amcalarının hatta dedelerinin silahlarını kuşanıp o ‘in’lerde direnmeye devam ettiler.

‘Kök kazmak’ toplu kıyımdır, soyu tümden ortadan kaldırmaktır. Bu uzun yolculukta devlet defalarca kök kazıma girişimlerinde bulundu. Kök kazmalar-Fiziki soykırımlar sonuç vermedi, kökünden koparmayı da denediler. 4500 köy yakıldı-boşaltıldı, şehirler nefes alınmaz yerleşim yerleri haline getirildi ve insanlar büyük Türkiye metropollerinde yok olmaya itildi. Bunla da yetinilmedi. Kalanları da zindanlara attılar, asimile etmeye çalıştılar, ajan yaptılar, eline silah verdiler… Sokaklarda sayısız infaz yaptılar. Tecavüz ettiler. Bok yedirdiler(Cizre-Yeşilyurt). Toplu-tekli öldürdükçe öldürdüler. Asit kuyularında kemikleri erittiler.

O zamanlar köyde öğretmen olmadığı için Cizre’de Vatan ilköğretimine giderdim. 30 kilometrelik uzakta olan köyden Cizre’ye tarihi ipek yolundan geçerken her sabah bir köyün üzerinden dumanlar yükseldiğini görürdüm. Ve dolmuştaki amcaların kendi aralarındaki konuşmalarından, dün akşam hangi köyün yakıldığını, hangi yol kenarında kaç tane kafası ezilmiş insan cesedi bulunduğunu dinlerdim.

Ve Cizre: Öldü denilen bir halkın yeniden dirilişinin müjdesini verirken, sokaklara musallat olan cellatların aldığı canların kara habercisiydi aynı zamanda. Güneş batar batmaz dört tarafı tepe olan şehre bombalar, toplar yağardı. Abartısız her akşam aynıydı durum. Önceleri silah sesleri başlar başlamaz her kes evin bodrumuna koşar ve orda sabahlardı. Bir yerden sonra insanlara ölümlere alıştıkça bodrumlara da inmez olmuştu.

Yine böyle bir geceydi. Her taraftan silah sesleri geliyordu. Bodruma inmemiştik. Birden yüksek bir patlama sesiyle evin tüm camları indi. Ben bizim eve havan topu isabet ettiğini düşündüm. Anlık şoku atlattıktan sonra evden dışarı fırladık. Sokaktan ‘Mala Mele İsmail(Mele İsmail’in evi)’ çığlıkları yükseliyordu. Evimizin 50 metre ötesindeki caminin imamı Mele İsmail’in evine isabet etmişti havan topu. Havan mermisi tavanı delip bodrum katında, infilak etmişti. Mele İsmail dışında hamile eşi ve beş çocuğu o an bodrumdaydı. Parçalanmış çocuk cesetleri tek tek çıkarılarak gecenin karanlığında traktöre bindirilip hastaneye götürülürken yolda da özel timlerin silahlı saldırısına uğradı. Cizre devlet hastanesi yaralıları kabul etmedi ve Nusaybin’e götürülürken yaşayan kimse kalmadı.

Bunun gibi yüzlerce hikaye yaşandı o yıllarda. Ne devlet öldürmekten vazgeçti, ne de halk direnmekten vazgeçti…

36 yaşına geldim. O yıllarımın üzerinden 25 yıl geçti. Ama maalesef devlet kılıf değiştirse de zihniyet ve pratik aynı kaldı. 4 gündür Cizre’de sokağa çıkma yasağı var. Tam bir savaş hali. Dışarıdan getirilen yüzlerce özel hareket timi ve askerler tarafından kent ateş altında. Bugün Cizre’den konuştuğum akrabalar 11 yaşındayken benim gördüklerimin aynısını anlattılar bana. Şimdiye kadar 7 kişi yaşamını yitirmiş. Keskin nişancıların vurduğu kişilerden bir tanesi de 13 yaşındaki Cemile. Düşünsenize: iki gündür Cemile’nin cansız bedeni annesinin gözleri önünde, evdeki derin dondurucuda bekletildi. Şehirdeki savaş ortamından kaynaklı Derin dondurucu da bekletilen 13 yaşındaki Cemile akşam üzeri milletvekillerinin yardımlarıyla hastane morguna kaldırıldı. Tam 25 sene önce hastaneye götürülen Mele İsmail’in çocuklarını taşıyan traktöre ateş edildiği gibi bugün de Cemile’yi taşıyan ambulansa ateş edildi..

Dün saat 15:00’te ‘temizliğe’ çıkan askerler ile gerillalar arasında çıkan çatışmada 16 anne’nin çocuğu hayatını kaybetti. Ve devleti yöneten karaktersizler olaydan tam 24 saat sonra ölen asker sayısını söyleyebildiler.

Onu da nasıl söylediler peki: Hakkari halkı ölümünü göze alıp çatışma alanına girip etrafa savrulan askerlerin cenazesini oradan alıp yetkililere teslim ettikten sonra karaktersiz devletimiz ölenlerin sayısını açıklayabildi. Çatışmanın yaşanmasından birkaç saat sonra televizyon ekranlarında halen ‘400 milletvekili alsaydık, durum farklı olurdu’, ‘vatan sağ olsun, diğer çocuğumu da gönderecem demeyen karaktersiz şehit babaları da var’ diyen karaktersizin önde gideni Erdoğan sonuna kadar savaş diyordu.

İç işleri bakanı ‘kafalarını ezeceğiz’, dışişleri bakanı, ‘köklerini kazıyacağız’ derken, Dağlıca olayından 24 saat sonra ekranların karşısına geçen ZIRTAPOZ Davutoğlu, heceleyerek; ‘TE MİZ LE YE CE ĞİZ’ diyordu. Aynı Zırtapoz, “özel komando birliklerimiz cenazeleri tahliye etti” derken, DİHA cenazelerin çatışma bölgesine giren sivil heyet tarafından alındığı görüntüleri paylaştı.

Ve bu ahlak yoksunları halen bu halkın gözlerinin içine baka baka 25 yıl öncesi lafları tekrarlıyorlar.

Ve YÜCE TÜRK halkının büyük bir bölümü ağzını açmış APTALCA öylece bakıyor…

ALAETTİN SİNAYİC-TELGRAF

CATEGORIES
TAGS
Share This